|
|
 |
Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylik ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi; kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş. Maymunun görevleri: "Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış : "Maymunu iyi besle!"
Trabzonlu imamlarla, Rizeli imamlar turnuva düzenleyip maç yaparlarmış; ama her defasında Rizeli imamlar yenerlermiş. Trabzonun takım kaptanı Temel Hoca demiş ki; "uşaklar bu böyle gitmez, bizim Trabzonsporlu Hami'yi takıma alalım, diyelim ki bu bizim merkez caminin yeni hocası." Diğerleri de kabul etmişler ve maça gitmisler Rize'ye. Dönüşte takım kaptanı Temel Hoca'ya sormuşlar, "mac ne oldu? diye; "2-1 yenildik" demiş. "Peki golleri kim attı?" diye sormuşlar; Temel "bizim golü Hami Hoca attı; onların golleri de Del Pierro Hoca ile Roberto Carlos Hoca attı.." demiş.
Temel Çımacı olmuş, ilk kez yurt dışına gitmişti. Gemi Liverpool Limanı'na yanaşırken, Temel iskeledeki İngiliz'e bağırdı: - Tut şu halatı! İngiliz anlamadı bir şey.. Temel yine bağırdı: - Tut şu halatı! İngiliz'de gene hareket yok.. Temel ortaokuldaki ingilizcesi ile bağırdı: - Do you speak English? - "Yes.. Yes.." dedi İngiliz; Temel öfkeyle bağırdı: - O zaman tut şu halatı..!
Temel arabası ile Taksim Meydanında dönüp duruyordu. Aynı trafikçinin önünden beşinci defa geçerken, polis de merak etti ve Temel'i durdurup sordu: - Bir yeri mi arıyorsunuz? Niye meydanın etrafında dönüp duruyorsunuz? Temel: - Sol sinyal takıldı da..
İlyas ile Temel karşılıklı oturmuşlar sohbet ediyorlarmış. Konuşma sırasında iş kimin daha zeki olduğuna gelip dayanmış ve iki uşak birbirine bilmece sormaya karar vermiş. İlk bilmeceyi İlyas sormuş: - "Saridur, kafestedur, öter... Pu nedur, pill bakayrum..." Temel hemen, "Kanaryadur" cevabını yapıştırmış. Fakat İlyas hayır anlamında kafasını kaldırır. Temel, birbiri ardına bütün kuşların adını sayıp döker. Fakat her seferinde İlyas hayır deyince pes etmek zorunda kalır. İlyas büyük bir sevinç içinde, - "Haçan insan hamsiyu pilmez mu?" deyince Temel hemen atılır. - "Hamsi saru değuldur ki?" - "Boyamuşumdur.." - "Kafeste midur?" - "Koymişumdur.." Temel şaşırır: "Peku öter mu hamsi?" - "O da aldatmacasıdur işin daa!.."
Temel ile Dursun iddialaşıyorlarmış "Ben daha iyi dalarım" diye. Temel: - "Haçan ben 25 m'den denize dalarum da bana mısın demem." Dursun itiraz eder: - "Yok yapamazsın!" Derken Temel: - "Gel uşağım, sana ispatlıyacağum." diyerek çıkar 25 m. yüksekliğe ve cumburlop dalar çıkar bir anda. Dursun iddiayı daha ileri götürür: - "Haçan ben de 30 m.'den denize dalarum da bana mısın demem." Temel itiraz eder: - "Yok yapamazsin!" Derken Dursun: - "Gel uşağım, ben de sana ispatliyacağum." diyerek çıkar 30 m. yüksekliğe ve cumburlop dalar çıkar o da. Temel kızarak iddiayı daha ileri götürür: - "Ula ben şu dolu kovaya 2,5 m.'den dalarım.". Dalardın, dalamazdın derken çıkar Temel 2,5 m. yüksekliğe ve su dolu kovaya dalması ile çıkması bir olur. Ne de olsa Temel iyi bir dalıcıdır. Dursun da kızarak iddiayı arttırır: - "Ula ben de şu dolu kovaya 3 m.'den dalarım." Dalardın, dalamazdın derken çıkar Dursun 3 m. yüksekliğe ve su dolu kovaya dalar ve çıkar. Öfkeden gözü dönen Temel: - "Ben ıslak bir havluya 2 m.'den dalarım." demeye başlar. Dursun her zamanki gibi muhalefeti oynar. Bunun üzerine Temel: - "Getirin bakayım şu ıslak havluyu!" der. Çıkar 2 m.'ye ve balıklama atlar aşağıya. Yere 'Güüüm!..' diye çarpar başını. Sersemlemiş bir vaziyette doğrulurken söylenir: - "Kim sıktı bunun suyunu yahu?"
Temel Dallas'taki kuzeni Dursun'u görmeye gitmiş. Dursun Temel'i havaalanında karşılamış. Beraberce dışarı çıkmışlar. Temel bir bakmış 10 metre boyunda bir limuzin! "Uyyy, amma da büyük bu, daa!" Dursun hafifçe gülmüş: "Temel'im burası Amerika! Burada her birşey büyük!" Yola çıkmışlar, Dursun'un çiftliğinin kapısından içeri girmişler. Git git bir türlü eve varmıyorlar. Temel şaşkınlık içinde: "Uyy, amma da büyük çiftlik daaa!" Dursun gene hafifçe gülmüş. "Temel'im burası Amerika! Burada her birşey büyük!" Neyse, akşam olmuş, yemek salonuna geçmisler. Salonun ortasinda kocaman bir masa. Bir ucunda Temel bir ucunda Dursun. Temel Dursun'u taa uzaktan zor seçiyor. "Uyy!" diye bağırmış: "amma büyük masa, daa!" Dursun'un sesi gelmiş "Temel'im burası Amerika! Burada her birşey büyük!" Yemekten sonra Temel'in tuvalete gitmesi gerekmiş. Dursun: - "Temelim, alt kata in, soldan üçüncü kapı" diye tarif etmiş. Temel alt kata inmiş ama sol yerine sağdan üçüncü kapıya girmiş. Orası evin havuzunun oldugu yermiş. Heryer karanlık olduğu için Temel elektrik düğmesini ararken havuza düşmüş. Can havliyle bağırmaya başlamış: - "Sifonu çekmeyiiin!! Sifonu çekmeyiiin!"
Temel bir gün bir Alman, Fransız, ve Rus'la birlikte bir otele kalmaya gitmiş. Otelde tek bir oda varmış. Onda da bir çok karınca olduğundan kimse orda kalamazmış. Bizim kafadarlar "biz kalırız" demişler. Birinci gün Alman kalmış ve ancak iki saat durabilmiş. Fransız onun kadar da dayanamamış. Bunun üzerine Rus kalmaktan vazgeçmiş. Temel o gece odada kalmış ve odadan sabah geç saatte çıkmış. Herkes çok şaşırmış ve sormuş: - "Nasıl bu kadar kaldın. Temel de: - "Karıncanın tekini öldürdüm diğerleri cenazeye gitti", demiş.
Temel otobanda köklemiş gazı, gidiyor... Bakmış bir tabela: "YAVAŞLA 80 km." Hızını o an 80'e indirmiş Temel. Az sonra bir tabela daha: "YAVAŞLA 60 km." Temel 60'a inmiş. Merakla giderken yeniden bir tabela: "YAVAŞLA 40." - "Yolda çalışma var galiba!" deyip 40'a düşürmüş hızını. Epeyce sonra yine bir tabela: "YAVAŞLA 15 km." Talimata uyarak 15 km.'ye düşmüş Temel. Yolun en sağından tıngır mıngır gidiyor. Ama meraktan da çatlayacak. Uflaya puflaya bir saat daha gittikten sonra yeni bir tabela görmüş: "YAVAŞLA'YA HOŞ GELDİNİZ, NÜFUS: 2500"
Temel tavukçuluk yapmaya karar verir. Gider 250 tane civciv alır ve getirip ayaklarından tarlaya eker. Sabah öldüklerini görür. Herhalde ters taraftan ektim diye düşünerek ertesi gün de yine o kadar civciv alır ve bu sefer de kafalarından eker. Sonuç yine hüsrandır. Bir mektup yazarak durumu İstanbul'da veterinerlik fakültesindeki amcası Dursun'a bildirerek bilgi ister. Bir süre sonra cevap gelir: - "Haçan sen oranın toprağından numune gönder de inceleteyum."
Temel omzuna papağanını almış eczaneden aspirin almaya gitmiş. Eczanenin kapısından girip tam aspirin isteyecekken papağanı Temel'den önce davranıp: - "Bir kutu aspirin, bir kutu aspirin" demiş. Eczacı şaşkınlık içinde aspirini Temel'e uzatmış. Temel tam fıyatını soracakken papağan yine erken davranmış; - "Kaç para, kaç para" demiş. Şaşkınlığı iyice artan eczacı aspirinin fiyatını söylemiş. Temel ödemeyi yapmış, eczaneden çıkmak üzere arkasını dönmüş ve kapıya yönelmiş. Eczacı dayanamaz Temel'e seslenmiş: - "Bir dakika bakar mısın?" Temel omzundaki papağanla eczacıya dönmüş; eczacı sormuş: - "Nereden buldun bunu?" Papağan yine önce davranıp; - "Karadenizin doğusundan, karadenizin doğusundan"
Şehirlerarası yolculuk sırasında, hemen şoförün arkasında oturan Temel, şoföre seslenmiş: - Kaptan, haçan sekiz saattur yol aliyruk, habu teyp da devamli çalayi. Kafamuz şişti da... Şoför nazik: - İsterseniz kapatabilirim. Temel'den başka öneri gelmiş: - Yok kapatma... Bi boş kaset koysan da kafamuzi dinlesek...
Temel bir gün doktora gitmiş, demiş ki: Doktor bey parmağımı karnıma bastırıyorum acıyor, omzuma bastırıyorum acıyor, kalbime bastırıyorum acıyor, kafama bastırıyorum acıyor, gözüme bastırıyorum acıyor... Doktor çok şaşırmış. Temel'e yapılabilecek bütün tahliller yapılmış ama bir şey çıkmamış. En sonunda anlaşılmış ki Temel'in parmağı kırık...
Temel işhanında çay ocağı işletmektedir. Üst kattaki işyerlerinden biri seslenir: - Temel efendi, dört çay yap. Biri açık olsun. Çaycı Temel cevap verir: - Abi, hangisi açık olsun?!
Temel ile Dursun promosyonlu meşrubat alırlar. Meşrubatı açan Temel hemen kapağa bakar: - "Tekrar deneyin." Kapağı kapatıp yeniden açar ve okur: - "Tekrar deneyin." ... ... ... En sonunda sinirlenen Temel: - "Ula Tursun. Ha punlar pizi kandıriy! İki saattir deneyrum hala pi şey çıkmadi."
Temel satılık papağanları inceliyormuş. En pahalı papağanın önünde durmuş: - "Abi bunlar neyce konuşuyor?" - "İngilizce, Fransızca, Almanca" - "Kaç paradır?" - "Bir milyar" - "Lazca biliyo mu?" - "Bilmiyo" Temel papağanın burnunu okşamış; - "Bu burunla yazık!
Trafik polisi Temel'i durdurur: - "Efendi, on dakika evvel kırmızı ışıkta geçtiniz.." - "Kim deyi?" - "Beş kilometre ötede başkomiserimiz var, telsizle bildirdi!" Temel sinirlenerek, "Ula amma boşboğaz başkomiserin varmış ha! Ağzında pakla ıslanmayı."
Bir gün Temel bankadan para çekerken hırsızlar içeriye girer ve herkesi rehin alırlar. Daha sonra rehinenin fazla olduğunu görünce birkaç kişiyi öldürmeye karar verirler ve herkese adını sorarlar. Temel'in yanındaki bir kadına sorarlar: - "Adın ne?" - "Ayşe" - "Benim annemin adı da Ayşe" der bir soyguncu, kadını bırakırlar. Ve sıra Temel'e gelir... Temel'e "adın ne?" diye sorarlar. Temel korkarak cevap verir: - "Adım Temel, ama arkadaşlar bana Ayşe der."
Temel ile Dursun iki tane at almışlar. Fakat devamlı karıştırıyorlarmış. Hangisi kimin atı belli değil. O yüzden Temel'in aklına parlak bir fikir gelmiş ve atın bir tanesinin kuyruğunu kesmiş. Dursun da ona inat diğer atın kuyruğunu kesmiş. Temel bu sefer atın bir tanesine boya ile işaret koymuş. Dursun da ona inat aynı yere aynı boya ile diğer ata işaret koymuş. Bakmış ki böyle de olmuyor. Temel Dursun'a: - "Ha Tursun bak bu böyle olmayacak.. En iyisi beyaz at benimki, siyah at da seninki olsun.."
Yeni asker olan Temel'e komutanı sormuş: - "Savaşta siperdesin, sağ taraftan düşman askeri geldiğini gördün. Peki ne yaparsın?" Temel heyecanla cevap verir: - "Hemen çevirir silahımı üzerlerine ateş açarım komutanım." Komutan tekrar sormuş. - "Peki, karşıdan geliyorsa?" - "Karşıya ateş açarım, komutanım." - "Arkadan geliyorsa?" deyince komutan, Temel dayanamamış: - "Komutanım, bu ordunun benden başka askeri yok mu?"
Temel'e bak bakalım arabanın sinyalleri calışıyor mu? demişler... - Çalışayi - Çalışmayi - Çalışayi -
Çalişmayi
Dünya Genetik Projeler Yarışması yapılıyormuş. Tüm ülkelerden genetik profesörleri yarışmaya çalışmaları ile katılmış. İlk Fransız profesörün çalışmasının başına gelmişler. Jüri başkanı çalışmasının ne olduğunu sormuş. Fransız profesör başlamış anlatmaya: - "Ben inek genleri ile tavuk genlerini birleştirdim. Ortaya çıkan mahlukatın eti kırmızı et kadar lezzetli, beyaz et kadar sağlıklı oldu", demiş. Ardından diğer çalışmaları ülke ülke gezmeye başlamışlar. Sıra gelmiş Türkiye'den bizim Laz profesöre. Jüri başkanı: - "Sizin çalışmanız nedir?", diye sormuş. Laz profesör anlatmış: - "Ben" demiş, "karpuz genleri ile hamam böceği genlerini birleştirdim!" Birden tüm jüri üyelerinden bir kahkaha kopmuş ve başkan Laz profesöre: - "Bu çalışma ne işe yarar?", diye sormuş. Laz profesör: - "Acayip işe yarıyor, karpuzu kesiyorsunuz, çekirdekleri kaçışıyo!"
İki boyacı olan Temel (kısa boylu) ile İdris (uzun boylu), bir bayrak direği boyama işini almışlar. Bu iş için ne kadar boya alacaklarını hesaplamak için direği ölçmeye çalışmışlar. Çapını ölçmek kolay olmuş ama ya yüksekliği? Onu ölçmek için Temel İdris'in omuzlarına çıkmış ama direğin tam tepesine ulaşamamış. Idris; "Ben senden uzun boyluyum. Bir de ben deneyim" deyip Temel'in omuzlarına çıkmış ama gene aynı sonuç... Oturup ne yapacaklarını düşünürken yanlarına iri-yarı bir adam yaklaşıp ne yaptıklarını sormuş. Temel'le Idris sorunu anlattıktan sonra, adam direği yerden güç bela söküp yere yatırmış. Boyunu ölçüp tekrar yerine diktikten sonra yoluna devam etmiş. Gittikten sonra Idris'le Temel bakışıp gülüşmüşler: "Aptal herife bak! Biz ona yüksekliğini sorduk o bize uzunluğunu verdi."
Temel Karayolları Müdürlüğünde işe alınmıştır; görevi ise yollardaki çizgileri çekmektir. Temel'e bir kutu boya ve fırça verilir. Temel çizgileri çekmeye başlar. Bir gün amiri gelir ve çizelgeye bakar; "1. gün 500 metre, 2. gün 300 metre, 3. gün 150 metre, 4. Gün 100 metre.." "Temel", der "her gün gittikçe tembelleşiyorsun galiba?" Temel cevap verir: "Aksine amirum daha çok çalışayrum lakin gün geçtikçe boya kutusundan daha fazla uzaklaşayrum."
Kasabada matematik dersinden herkes geçiyor, ama Temel bir türlü geçemiyor. Temel'in babası okula giderek Temel'in matematiğinin aslında iyi olduğunu, Temel'in notlarının öğretmenlerin Temel'e olan gıcığından kaynaklandığını söyler. Bunun üzerine Müdür'le Temel şöyle bir anlaşma yaparlar: Bir stadta bütün halk toplanacaktır; sahanın ortasına masa kurulup Temel halkın huzurunda sözlü olacaktır.. Ve tarih belirlenir; o gün gelir, bütün halk stadta toplanır; saha ortasında sözlü başlar: Öğretmen Temel'e sorar: - "Söyle bakalım 7 kere 7?" Temel hiç düşünmeden cevap verir: - "49" Statdan bir gürültü kopar: - "Bir şans daha verin, bir şans daha verin."
Temel doping almış; belli olmasın diye sonuncu olmuş.
Gümrük kapısından bir İngiliz, bir Fransız, bir Türk geçmek için bekliyorlarmış. Gümrük görevlileri valizlerini kontrol etmeye başlamış. Önce İngiliz'in valizine bakmışlar. İçinden 7 adet don çıkmış. "Niye 7 tane?" diye İngiliz'e sormuşlar. O da "Haftanın yedi gün var. Hepsi için bir tane: Pazartesi, Salı, Çarşamba..." demiş. "Vay be! Helal olsun medeniyete, temizliğe bak adamlardaki." Sıra Fransız'ın valizine gelmiş; açmışlar bakmışlar 8 tane don. "7'yi anladık da niye 8?" diye sormuşlar. Fransız "Pazartesi, Salı, Çarşamba... Her gün için bir tane, bir tane de ne olur ne olmaz diye yedek aldım" demiş. "Vay be! Adamlardaki temizliğe, medeniyete bak!" demiş görevliler. Sıra Temel'e gelince açmışlar bakmışlar tam 12 adet don. "Vay be! Ne varsa bizim insanımızda var. Şu medeniyete, şu temizliğe bak!" Sormuşlar: "Neden 12 adet?" Bizimki cevap vermiş: "Ocak, Şubat, Mart,.."
Bir gün Temel sahilde gezerken denizde bir tanker görür. Ve yanındakine dönüp şöyle der: - "Adamlar 40 yıllık tankerin üstüne DANGER diye yazmışlar!"
Temel araba sürerken kırmızı ışıkta geçmiş.Tabii bunu gören polis temeli durdurmuş. Polis: - "Ehliyet ve ruhsat beyfendi!" Temel: - "Verdunuzda mi isteysunuz.."
Temel bir gün arkadaşı Dursun'la bir kamyona çok fazla mal yüklemiş. Öyleki kamyonun üstünden yüksekliği 8 metre varmış. Derken karşılarına bir üst geçit çıkmış. Temel'in gözüne üst geçitteki bir tabela görünmüş, tabelada şunlar yazılıymış; "AZAMİ YÜKSEKLIK 6 METRE". Temel sağına soluna baktıktan sonra Dursun'a dönmüş ve şöyle demiş; "GAZLA ULA POLIS YOK!".
Dursun askerden dönmüş. büyük bir heyecanla askerlik anılarını Temel'e anlatıyormuş: - "Ula Temel bizim bi komutan vardı. Bi cörecektun, adam lazlaru sevmeyu da! Bakayi eğer tipin laza benziyse bi finduk de bakayim diyor, finduk diyincede laz olduğun anlaşılıyor çektirmediğu kalmayi" demiş. "Aman Temel finduk demeyi öğrende bari sen ezuyet çekme.." demiş. Temel çalışmış çabalamış ve fındık demeyi öğrenmiş. Temel'de aynı komutana düşmüş. Komutan bakmış bu kesin laz. "fındık de bakalım "demiş sert bir eda ile. Temel hemen "fındık komutanım" demiş. Komutan "nasıl olur ya! bu adam laz ulan" demiş içinden.. - "Bir de fıstık de bakayım."
Bir gün Temel eşeğiyle köyüne dönerken, yolda gördüğü elma bahçesindeki elmalardan tatmak ister. Bahçeye girer ve eşeğinin üstünden kolayca eriştiği elmalarla bir güzel karnını doyurur. Tam ayrılacağı sırada bahçe sahibi ikisini de görür ve yakalar.. Önce bir güzel eşeği döver, ardından da Temel'i pataklar. Dayaktan sonra dayanamayan Temel sorar: - Tamam tövdün, anladık ta sana pirşey sormak isteyrum! - Sor bakalım. - Neden önce beni değul de eşeği dövdün? - Seni önce dövseydim eşek kaçardı da ondan!...
Temel bir BMW almış. Arabasıyla Trabzon'a gidip hava atmak istemiş. İstanbul'dan yola çıkmadan önce Trabzon'a telefon açmış ve "Ben yarın 12'de yola çıkıyorum beni karşılayın" demiş. Ertesi gün 6 saatte Trabzon'a varmış. Orda bir kaç gün takıldıktan sonra İstanbul'a dönmeye karar vermiş. İstanbul'a telefon açmış ve "Ben yarın 12'de yola çıkıyorum beni karşılayın" demiş. Ertesi gün İstanbul'dakiler beklemeye başlamışlar. 6 saat olmuş Temel yok. 10 saat yok, 20 saat yok, 40,50 derken Temel gelmiş. Hemen sormuşlar: - "Ya sen giderken 6 saatte gittin de niye dönüşün böyle uzun sürdü?" Temel de yanıtlamış: - "Hep şu Alaman gavuru yüzünden. Arabaya ileri gitmek için 5 vites, geri gelmek için tek vites koymuşlar."
Temel pilottur. Bir gün uçağı zar zor piste indirir ve söylenmeye başlar: "Üf be her seferinde böyle zorlanıyorum, ne diye bu pistlerin genişliği 5 km uzunluğu 20 m. olur anlamıyorum."
Temel bir gün İstanbul'da gezerken 61 plakalı bir araba görür. Ve arabanın lastiğini bıçakla patlatır. Sonra da karşısına geçer oturur. Yoldan geçen biri: - "Kardeşim lastiği niye patlattın?" diye sorunca, Temel: - "Dur ula, memleket havasi aliyrum"
İngiliz, Fransız ve Laz gene beraberler.. İngiliz - Golf için bir sopa, bir top ve bir delik gerekir, bende bir sopa var. Fransız: - Bende de bir top var. Temel: - Ben oynamıyorum.
Temel hastaneye gitmektedir. Girişte birinin ağladığını görür. Yaklaşır ve sorar: - "Hayrola hemşerim! Neden ağlıyorsun?" Adam: - "Kan tahlili yaptırmaya geldim. Parmağımı kestiler!" der. Temel daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başlar. Bu sefer susan adam, Temel'e sorar: - "Hemşerim, sen niye ağlamaya başladın?" Temel: - "Ben" der, "idrar tahlili yaptırmaya geldim."
Temel İngiltere`ye gidecekti. Onun için bir arkadaşından İngilizce hakkunda bilgi istemişti. Arkadaşı "İngilizce, Türkçe kelimelerin son hecesinin uzatılmasıdır" şeklinde Temel`e bilgi verdi. Temel uçağa bindi ve on dakika sonra hostesi çağırmak için, "Hosteeees!" diye seslendi. O da ne, hostes gelmişti. Temel İngilizce`yi sökmeye başladığını düşünüyordu. Havaalanından çıktı.. "Taksiiiii!" Vay be, taksi de durmuştu. Temel ağır ağır kendini kaptırdı. "Hoteeeeeeel!!" Otele gitti. Odasına çıktı, duş aldıktan sonra bara indi. "Viskiiiii!!" Daha sonra Londra sokaklarında dolaşmaya başladı. Parkta bir adam gördü: - "Merhabaaaaa, nasılsınııız?" Adam: - "İyiyiiiiim, sağoooooool" Temel: - "Türk müsüüünüüz?" Adam: - "Eveeeeet!" Temel: - "Kardeşim Türksün de neden iki saattir Ingilizce konuşuyorsun.."
Temel İngiltere'ye gitmişti. Arkadaşları Temel'e: - "İngilizce bilmezdin İngiltere'de çok sıkıntı çektin mi?" demişler. Temel: - "Hayır, sıkıntıyı asıl İnciluzlar çekti..."
İlkokulda öğretmen Temel'e sormuş. "İki kere iki".. Temel düşünmüş ve cevap vermiş: "10!" Öğretmen kızmış: - "Oğlum iki kere iki dört, bilemedin beş eder; nerden on edecek!"
40 yıl sürecek bir araştırma için 3 astronot uzaya gönderilecekmiş. Bunlardan birisi de Temel'miş. Gitmeden önce bunlara istedikleri bir şeyi yanlarında götürebilecekleri söylenmiş... Birisi "Ben 40 yıllık çikolata istiyorum" demiş. Diğeri "Ben de 40 yıllık süt istiyorum" demiş. Sıra Temel'e geldiğinde "Ben de 40 yıllık sigara istiyorum" demiş. Neyse bunlara istedikleri verildikten sonra uzaya gönderilmişler... Aradan 40 yıl geçmiş. Bunlar dünyaya dönmüş. Uzay mekiğinden sırayla inmeye baslamışlar. Çikolata isteyen sapasağlam bir vaziyette inmiş. Ardından süt isteyen de aynı şekilde inmiş. Temel inmiş, yüzü gözü şişmiş bitkin bir vaziyette, bekleyenlere dönerek: - "Kibrit, kibrit, kibrit!!"
Lazın biri elini beline koymuş dalgın dalgın yürüyormuş. Birinin dikatini çekmiş; lazı seyrediyormuş. Laz belediye otobüsüne binmiş eli hala belinde, inmiş yarım saat yürümüş eli hala belinde. Onu izleyen dayanamamış koşup, önüne geçmiş. "Kardeşim sen deli misin?" demiş, laz "yooo" demiş. Adam, "hasta mısın?" demiş laz, yine "yooo" demiş. "Seni iki saattir izliyorum elin belinde yürüyosun" demiş. Laz bakmış: - "Vay anasını karpuz düşmüş", demiş.
İstanbul'un göbeğinde feci bir yangın; gazeteciler fotoğraflarını çekmek üzere meraklılarla birlikte 200-300'e yakın insan oluşturmuşlar. İtfaiyeciler cayır cayır yanan apartmandan tüm kazazedeleri kurtardık sanırlarken, bir de ne görsünler: Bir kadın yanındaki bebeği ile 4. kattan "imdat, imdat!!!" diye avazı çıktığı kadar bağırıyor. İtfaiyecilerin yapacakları hiç bir şey yok, zira ateş binayı öylesine sarmış ki, bırak 4. kata çıkmayı, artık binaya bile yaklaşılmıyor. O esnada insan topluluğunun arasından bizim Temel sıyrılır ve yukardaki kadına çocuğunu aşağıya attığı takdirde tutarak hayatını kurtaracağını söyler. "Hiç 4. kattan çocuk aşağıya atılır mı", diye düşünen kadın çocuğunu atmamakta ısrar eder. Bunun üzerine Temel: - "Ablacuğum, haçan ataysun çocuğu aşağuya, pen oni iyi tutayrum, zira pen Rizesporun kalecisiyum", der. Kadın artık ne yapsın, hiç olmazsa çocuğum kurtulsun maksadıyla sallar bebeği aşağıya. Aşağıda çıt yok; çocuk aşağıya ağır çekimde düşerken fotoğrafçılar günün ve hatta yılın olayını görüntülemek üzere yerlerini almışlar. Temel yine ağır çekimde daha halen havada olan bebeğe doğru koşar, bir sıçrayışta bebeği tam 90'da avuçlarının içine alır, ve yumuşak bir inişle gazetecilerin flaşları arasında yere yuvarlanır. Artık seyircileri yerinde tutmak imkansız; alkışlar, tezahhüratların ardı arkası kesilmezken, Temel millete döner, elini kaldırarak onları selamlar ve bebeği 2 kere yere vurduktan sonra DEGAJINI yapar..
Temel bir gün uçakla Amerikaya gitmiş çok yorgun oldugu için bir otele yerleşmiş ve uyumaya koyulmuş. Fakat tam uyuyacakmış ki yandaki daireden müthiş bir gürültü ve müzik sesleri gelmiş. Temel dayanamamış, duvarı yumruklayıp: - "Kimsin ulan! Uyumaya çalışıyoruz, bu ne gürültü", diye bağırmış. Karşı daireden tek ses: - "Jean Claude Van Damme!" Temel yine bağırmış: - "Gelirsem dördünüzünde bacaklarını kırarım!"
Temel ile Dursun, NASA tarafindan araştırmalar yapmak üzere aya gönderilmiş. Aya indiklerinde Dursun Temel'e: - "Temel sen mekikte kal, ben biraz ayda dolaşıp etrafı kontrol edeyim", demiş ve dışarı çıkmış. Yarım saat kadar dolaştıktan sonra geri gelmiş. Bakmış uzay mekiğinin kapısı kapalı. Başlamış kapıyı çalmaya. Temel içerden bağırmış: - "Kim o?"
Temel, cezaevinde elektrikli sandalye görevlisi. Mahkumun birini getiriyorlar. Temel adamı sandalyeye oturtuyor, bir güzel bağlıyor, tam elektriği verecek, tak! elektrikler gidiyor. Biraz sonra içerden mahkumun müthiş bağırma sesleri geliyor. Yaklaşık 15-20 dakika adam içerde bağırıyor ve derken sesi kesiliyor. Temel dışarı çıkıyor, arkadaşları soruyor: - "Nasıl geçti, ne yaptın?" - "Tam adama elektrik veriyordum ki cereyanlar kesildi." - "Peki adam niye o kadar bağırdı?" - "Ne yapayım bu işler mumla çok zor oluyor."
Sevgili oğlum Temel, Senin hızlı okuyamadığını bildiğim için bu mektubu yavaş yavaş yazıyorum. Artık, senin büyük şehre gittiğin sırada yaşadığımız evde yaşamıyoruz. Baban bir gazetede, insanların başına genellikle evlerinin 2 km. civarındaki bölgelerde kaza geldiğini okumuş; o yüzden taşındık. Sana yeni adresi veremiyorum çünkü yeni evimizde bizden önce oturan hemşehrilerimiz, taşınınca adresleri değişmesin diye kapı numarasını söküp götürmüşler. Bu evde garip bir çamaşır makinası var. Geçen gün içine 4 gömlek koydum, çalıştırmak için duvardaki zinciri çektiğimden beri bir daha o gömlekleri görmedim. Geçen hafta sadece iki kez yağmur yağdi. İlki 3 gün sürdü; ikincisi ise 4 gün. Benden istediğin yeleği postaya verdim, ancak halan, o koca düğmelerle paketin çok ağır olacağını söyledi; o yüzden düğmeleri kopartıp yeleğin cebine koyduk. Orada bulabilirsin. Sevgiler, annen (Safinaz) NOT: Sana biraz da para gönderecektim ama zarfi bir kere yapıştırmış bulundum.
Temel'le Dursun kahvenin önünde oturuyorlarmış. Bir turist gelerek Temel'e İngilizce yol sormuş. Temel'de ses yok. Turist bu defa Almanca sormuş, Temel'de yine ses yok. Turist bu defa Fransızca konuşmuş. Yine ses yok. İspanyolca, yine ses yok. Turist kızmış bağırıp çağırdıktan sonra çekip gitmiş. Bunun üzerine Dursun Temel'e: - "Bağa bak demiş bizim bir lisan öğrenmemizin zamanı geldi galiba?", demiş. Temel Dursun'a dönerek: - "Boşver", demiş "adam 7 lisan biliyor. Bir derdini anlatabildi mi?"
Temel bir gün berbere gider. Kulağındaki kulaklıkla berber koltuğuna oturur. Berber: - "Kulaklığınızı çıkarır mısın?", der. Temel: - "Çıkarmam", der. Berber Temel'i traş etmeye başlar. Ama kulaklıkla traş yapmak zordur. Temel'e bir kere daha: - "Kulaklığınızı çıkarabilir misiniz?" der. Temel, sert bir yanıtla: - "Hayır!" der. Berber içinden, "ben sana yapacağımı bilirim" der. Temel'in kulaklığını habersizce çekiverir. Temel koltuğa yığılıp kalır ve ölür. Berber: "Nedir bu kulaklığın özelliği" der, kulaklığı kulağına takar. Kulaklıktan şu sesler gelir: - "Nefes al, nefes ver! Nefes al, nefes ver!..."
Temel ile Dursun bir gün ava gitmişler. İri bir geyik avlayıp geri dönerlerken çok ağır olan geyiği birer boynuzundan beraberce tutarak köylerine doğru yola koyulmuşlar. Köye beşyüz metre kala köyün yaşlılarından biri ile karşılaşmışlar. Adam geyiği görüp Temel ile Dursun'u tebrik ettikten sonra geyiği böyle taşımaları halinde etinin sertleşeceğini söyleyerek kuyruğundan çekerek taşımalarını önermiş. Temel ile Dursun da kuyruğundan çekerek taşımaya başlamışlar. Bir süre sonra çok yorulmuşlar ve Dursun Temel'e dönüp : - "Ula Temel biz yine eskisi gibi taşısak iyi olur. Baksana köyden epeyce uzaklaştık..."
Temel dahiliyeciye gitmiş. Doktor ona neyinin olduğunu sormuş. - "Öksurayrum", demiş Temel. -
"Ne zamanlar öksürüyorsun?" - "Tuvalette oturuyurken kapiyu tiklattiklari zaman", demiş Temel...
Temel yıllarca çalıştıktan sonra kendi işini kurup başarılı bir işadamı olmuş. Bir iş gezisi için Mısır'a gittiğinde, işlerini bitirdikten sonra turistik takılmaya karar vermiş. Yolun kenarında deve kiralayan bir adam görmüş. Kendi kendine: - "Buraya kadar gelmişken deveye binmeden gitmek olmaz", demiş ve bir deve kiralamış. - "Hemşerim, bu hayvan nasıl gider, ne deyince durur?" diye adama sormuş. Adam da: - "'Oh' deyince gider, 'oh oh oh' dersen hızlı gider, 'amin' dersen durur", demiş. Temel binmiş deveye, oh demiş, gerçekten de deve yürümeye başlamış. Temel'in hoşuna gitmiş. "Oh oh oh", demiş, deve hızlanmış. Temel iyice keyiflenmiş. "Oh oh oh oh oh oh oh", diye diye deveyi iyice hızlandırmış. Temel Mısır'ın güzelliklerini seyre dalmış. Ancak bir anda ileride bir uçurum olduğunu farketmiş; deve son hız uçuruma doğru koşturmakta... - "Ulan, ne deyince duruyordu bu hayvan?" diye kendi kendine düşünmüş. Aklına gelen şeyleri teker teker söylemiş ama nafile. Deve bir türlü durmamış. En sonunda Temel bildiği bütün duaları etmiş ve 'Amin' demiş. Deve, uçurumdan düşmelerine ramak kala zıpkın gibi durmuş. Temel de bunun üzerine derin bir 'Oh' çekmiş...
İdris methini çok duyduğu için Afrika'ya safariye gitmiş. Ufak ufak avlanmaya başlamışlar. Akşam safariye çıkanlar konuşuyormuş. "İşte, ben bir aslan vurdum, ben iki kaplan vurdum..." Bizimkine sıra gelmiş: - "Pen içi tane nobum furdum." Safariciler, herhalde bir şey vuramadı, kafadan atıyor, diye geçiştirmişler. Ertesi gün av dönüşü yine şunu vurdum, bunu vurdum diye konuşulurken İdris yine döktürmüş: - "Pen içi tane daha nobum furdum." Avcılar, bu adam yine atıyor diye düşünmüşler. Daha ertesi gün sıra bizimkine geldiğinde yine; - "Peş nobum daha furdum", deyince dayanamamışlar. - "Yahu kardeşim nasıl bir şeydir şu nobum?" - "Valla, pen elimde tüfek ile dolaşayrum. Çalularun arasundan "Noo buumm, noo buumm" diye kara kara pi şeyler pağura pağura çıkayı, pen de furayrum..."
Temel'in bir paraşütçü dükkanı varmış. Adamın biri bir paraşüt almış, biraz pazarlık yapıp parasını vermiş ve paraşütün özelliklerini sormuş. Temel de teker teker anlatmış. Adam en son çıkarken "peki bu açılmazsa ne yapmak gerekir?" demiş. Temel de:- "Açilmazsa hemen keri keturun oni" der..
Temel yolda yürürken bir senet bulmuş. Bakmış senedin son günü. Ne yapacağım diye kara kara düşünmeye başlamış. Sonra gitmiş borç toplayıp senedi yatırmış, rahat bir nefes almış. Aynı şekilde bir gün yürürken yine yerde bir senet görmüş, almış bakmış. Yine senedin son günü. Ama bu ödenecek gibi değil, çok fazla miktarda. Temel hemen sahte pasaport çıkartıp yurt dışına kaçmış..
Temel biyologtur. Pireler üzerine bir araştırma yapmaktadır. Yaptığı deneylerin sonuçlarını da sürekli olarak not almaktadır. Pirenin dört bacağından birini koparır ve pireye "atla" der; pire atlar, "zıpla" der; pire zıplar. Temel notunu alır: "Üç bacaklı pire hopluyor ve zıplıyor." Pirenin bir bacağını daha koparır. Aynı şeyleri sorar ve yazar: "iki bacaklı pire hem hopluyor hem zıplıyor." Üçüncü bacağı da koparır aynı şeyleri sorar ve yazar: "tek bacağı olan pire oynuyor ve zıplıyor." Dördüncü bacağını da koparır ve yine aynı soruları sorar. Pire hoplamaz ve zıplamaz. Temel notunu alır: "Dört bacağı koparılan pirenin kulakları duymuyor..."
Temel otelin birinin odasında kara kara düşünüyor.. 'Ulan' diyor, "Ben aşağıdan içki isterken laz olduğum anlaşılır mı acaba?" Geçiyor aynanın karşısına ve prova yapıyor. "Bana bir fvisku.. yok böyle anlarlar".. "Bana bir rakı, yok" diyor "böyle de anlarlar". "Bana bir bira.. tamam" diyor "böyle iyi.. anlamazlar". Ve aşağıya iniyor. Masaya dirseklerini dayıyor ve sesleniyor: - "Barmen bana bir bira". Barmen Temel'i biraz süzdükten sonra soruyor: - "Birader sen laz mısın?" Temel: "uuuy nasil anladın" diyor: - "Burası resepsiyon bar karşıda.."
Bizim Rizeliler Çinlilere savaş açmaya karar vermişler. Bunu Çinlilere de bir mesajla iletmişler. Çinliler açmışlar haritayı Rize'yi aramaya başlamışlar. Bir de bakmışlar Karadenizin kıyısında küçük bir Türk şehri. "Bunlardan bize zarar gelmez" deyip savaşı kabul etmişler. Bunun üzerine Rize'de yaşlılar heyeti ne yapacaklarına karar vermek için toplanmış. Bu arada halk da sonucu bekliyormuş. Toplantı uzadıkça uzamış... Sonunda gençlerden biri dayanamamış, toplantı yapılan yere dalmış ve: - "Ne o korkay misunuz?" demiş. Yaşlılardan biri de: - "Korkmayruz ama o kadar insani nereye gömeceğimizi düşüneyruz", demiş.
Temel tabanca almak için silahçı dükkanına girer ve sorar: - "Bana bir tabanca lazım." Dükkancı sorar: - "Peki, nasıl bişey istersun?" - "5 kişilik olsun.."
Temel ile Dursun iki katlı otobüsle seyahat ediyordu. Üst kattaki Temel bir ara cep telefonunu çıkardı ve alt kattaki Dursun'u aradı: - "Tursun, orada durum nasıl?" - "Hüç... Bizim şoför uyumuş, otobüs öylece gidiyor." Temel: - "O da bir şey mi? Bizim katta hiç şoför yok. Otobüs şoförsüz gidiyor."
Temel, İstanbul'da yeni kiraladığı evini emlakçıyla son kez gezerken; emlakçı Temel'e: - "Evinizin bir tek kötü tarafı var o da tren yolunun yanında olması", diyor ve arkasından ekliyor: - "ama o da sorun değil insan birkaç hafta sonra alışıyor." Temel cevap veriyor: - "Sorun değil.. O birkaç haftada da gidip teyzemde kalırım."
Temel bir gün kahveye gitmiş: - "Selamün aleyküm usta.. Soğuk çayın var mı?" Adam: - "Yok", deyince Temel: - "Sağol usta.. Allah'a emanet ol", demiş ve gitmiş. Ertesi gün Temel yine aynı kahveye gitmiş ve ustaya: - "Usta soğuk çayın var mı?" demiş. Adam yine: - "Yok", demiş ve Temel yine kahveden ayrılmış. Bir sonraki gün yine aynı hadise tekrarlanmış. Kahve sahibi de "bu adam nasıl olsa bir daha gelir, ben buna soğuk bir çay hazırlayayım", demiş ve hazırlayıp Temel'i beklemeye başlamış. Temel adamın düşündüğü gibi yine gelmiş: - "Usta soğuk çayın var mı?" demiş. Adam da büyük bir iştahla: - "Evet var", demiş. Temel de bunun üstüne: - "O zaman ısıt da içelim", demiş.
İstanbul'a tüp geçit yapılması için ihale açılmış.. Amerika, Japonya vs. hepsi teklif vermiş, 10 milyar, 20 milyar dolarlar... Bizim Temel'le Dursun ise 10 bin dolarlık bir teklif getirmişler.. Komisyon gitmiş Trabzon'a; Temel'le Dursun'u görmeye.. Demişler ki, "ihaleyi size vereceğiz, anlatın bakalım projenizi?" Temel başlamış anlatmaya... - "Ben gidicem Anadolu yakasına başlıycam denizin altından kazmaya, İdris de gidecek Avrupa yakasından kazacak. Denizin altında ortada buluşucaz." Yetkililer sormuş: - "Peki ya hiç buluşamazsanız ne olcak?" İdris de bu sefer atılmış: - "O zaman bir
tüp geçit fiyatına iki tüp geçit yaptırmış olacaksınız..."
Temel Amerika'da trafik polisidir. Bisikletle yol trafiğini ihlal eden bir papazı durdurur: - "Dur, ceza yazacağım." - "Ceza mı? Yazamazsın." - "Haçan nedenmiş o?" Papaz gülerek cevap vermiş: - "Benim sağ kolumda İsa, sol kolumda Meryem var." Temel hemen atılarak: - "Uy da, yazacuğum. Bisiklete üç kişi bineysun!.."
Temel uçakla Trabzon'a gidecekmiş. Oturmuş bir yere rastgele. Asıl yer sahibi gelmiş: - "Beyfendi burası benim yerim kalkar mısınız?" - "Hayır." - "Beyfendi burası benim yerim kalkın." - "Hayır." Yer sahibi gider hostese başvurur. - "Beyfendi burası sizin yeriniz değil, kalkar mısınız lütfen?" - "Kalkmam." Hostes çare bulamayınca kaptana başvurur. Kaptan, Temel'in kulağına bir şey fısıldar ve Temel kalkar, arka tarafa oturur. Herkes hayret etmiş durumdadır, "biz bu kadar uğraştık kalkmadı acaba kaptan nasıl kaldırdı bunu" diye. Dayanamıyorlar, Kaptan'a soruyorlar: - "Dedim ki burası Trabzon'a gitmez.."
İki Karadenizli uçağa binmiş. Uçak havalandıktan sonra uçağın motorlarından biri bozulmuş. Pilot anons etmiş: - "Uçağımızın bir motoru bozulmuştur. Telaşa gerek yoktur". Aradan çok geçmeden ikinci motor da bozulmuş. Pilot anons etmiş: - "Uçağın ikinci motoru da bozuldu....". Temel Dursun'a dönmüş: - "Tursun desene geceyi burda geçireceğiz."
Temel'in bindiği gemi batmış.. Bir Fransız ve bir Alman ile bir adada yalnız kalmışlar. Her gün deniz kenarından tuttukları balıklari yiyerek yaşamaya çalışıyorlarmış. Aradan aylar yıllar geçmiş. Bir gün yine deniz kenarında avlanırken oltaya bir şişe takılmış. Şişeyi dışarı çıkarırlar. Bir de bakarlar ki şişenin içinde bir cin. Binbir zahmetle şişenin ağzındaki mantar tıpayı çıkarırlar. Cin, "sizlere çok teşekkür ederim yüzlerce yıldır bu şişenin içine hapsolmuştum. Dileyin benden ne dilerseniz" diyerek borcunu ödemek ister... Bunu duyunca biraz şaşırırlar.. Alman çok fazla beklemeden, "beni çabuk vatanıma gönder" der. Cinin elinin bir hareketi ile Alman ortadan kaybolur. Bunu gören Fransız, "beni de, beni de vatanıma gönder" der, cin elini bir daha hareket ettirir Fransız da kaybolur. Cin Temel'e bakar, "sen de son dileğini söyle de ben de vatanıma gideyim artık" der. Temel biraz düşünür ve dileğini söyler: - "Özledim ha o uşaklari, geri getir onlari.."
İngiliz vampir, Fransız vampir, bir de Laz Vampir gecenin kör karanlığında uçmaktalardı. Çok acıktığını sezinleyen İngiliz vampir pike yaptı ve aşağı doğru süzüldü. Birkaç dakika sonra ağzı kan içinde geri döndü. - "Aşağıda bir ağıl vardı. 20-30 ineğin kanını emdim, enfesti." Bir süre sonra Fransız vampir de pike yaparak aşağı süzüldü. Geri döndüğünde ağzı yüzü kan içindeydi. İngiliz'e bakarak: - "Hani senin az önce girdiğin ağıl vardı ya..." - "Evet?" - "Onun yanında bir ahır vardı, gördün mü?" - "Evet gördüm." - "İşte orada en azından 40 tane atın kanını emdim. Enfesti." Bu konuşmalar sonucunda tabii Laz vampirin de karnı acıkmıştı. O da pike yaptı, süzüüm süzüm süzüldü. Aradan 5 dakika geçti, Laz vampir her yeri kan içinde geldi... Onun bu hali diğerlerinin, müthiş bir ziyafet çektiğini düşünmelerine neden oldu. Tabii oldukça meraklanmıştı İngiliz ve Fransız vampirler... - "Eee? Nasıldı?" - "Ula uşaklar, haçan aşaguda pir ağıl vardı daa, gördinuz mu?" - "Eveet, gördük." - "Haçan onun yanında da pir ahur vardı daa, oni da gördinuz mu?" - "Eveet, gördük." - "Haçan o ahurun yanında da pir elektruk direğu vardı daa, oni da gördinuz mu?" - "Eveet, gördük." - "Haçan pen oni görmedum daa.."
Temel, iki kulağı da yanık vaziyette hastaneye getirilmiş. Doktor bu duruma şaşırıp sormuş: - "Nasıl oldu bu?" - "Ütü yaparken telefon çaldı." - "Peki diğer kulağın nasıl yandı?" - "O da ambulans çağırırken!"
Temel ölmüş. Öteki dünyada görevliler listeye bakmış ve Temel'e: - "Ya, senin adın listede yok sen bugün ölmeyecektin yanlışlıkla ölmüşsün. Seni tekrar dünyaya göndereceğiz. Ama kurallara gore insan olarak gönderilemezsin. Ancak istediğin bir hayvan olarak dünyaya gönderileceksin. Ne olmak istersin?" Temel biraz düşündükten sonra: - "Yunus balığı olayım", demiş. Ve anında yunus balığı olarak dünyaya ışınlanmış. Aradan 3 dakika geçmeden Temel tekrar öteki dünyaya dönmüş. Görevli sormuş: - "Ne oldu ya? Biz seni şimdi gönderdik niye geldin?" Temel masum bir şekilde cevaplamış: - "Yüzme bilmiyordum, boğuldum!"
Alkış
Amerikan İngiliz Bütün Hepsi ve Birde Temel Uçakta Gidiyorlarmış...
Sonra Pilot Duyuru Yapmış Motorlardan Biri İflas Etti Bütün Eşyaları
Atalım.... ve Bütün Eşyaları Atmışlar...Sonra Oda Yetmemiş Uçağın
Altını Atmamız Lazım Demiş Pilot Herkez Demirlere Tutunmuş ve
Uçağın Altını Atmışlar...Sonra Pilot Olmadı Arkadaşlar Bir Kişiyi
Daha Atmamız Lazım Demiş...Bunu Duyan Temelde..."Madem Öyledir...
Bütün Arkadaşlar Sizin Çoluğunuz Çocuğunuz Aileniz Vardır Demiş..
ve Ben Sizin İçin Kendimi Feda Ediyrum Demiş ve Bütün Yolcular
Temeli Alkışlamış
|
|
 |
|
|
|
|